Hala Kütahya'dayız.
Evliya Çelebi Kütahya hakkında şu sözleri yazmıştır:
"Şehrin içinde binden fazla kayalardan akan buz gibi suları vardır. Mahbup ve mahbubesi, alim ve fadılları çoktur.”
Mahbub/mahbube'nin ne anlama geldiğini biliyorum aslında.
Ancak Evliya Çelebi'nin aşıkların çokluğundan bahsettiğini düşünmek bana garip geliyor. Yani o dönem genç kız ve erkeklerin el ele tutuşarak ortalıkta dolaşmadıklarını tahmin edebiliyorum. Başka türlü nasıl böyle bir yargıya varmış olabilir mi? Yoksa 'şehrin seveni çoktur' (şehri seven) anlamında mı yorumlamak lazım?
Acaba sizce neyi kastetmiş olabilir?
Teşekkürler
"mahbub ve mahbube" deyimini Evliya Çelebi'nin biraz da abartılmış anlatım tarzı bağlamında ele alacak olursak, bunu bugünün Türkçesi ile "sevenle sevilen" anlamında yorumlamamız yanlış olmaz sanıyorum.
"Şehrin içinde binden fazla kayalardan akan buz gibi suları vardır. Mahbup ve mahbubesi, alim ve fadılları çoktur.”
cümlesini ise, abartılı anlatım tarzını "normale" indirgedikten sonra,
"Kayalardan akan soğuk su kaynaklarının bulunduğu kentin sokaklarında sevenler, sevilenler, faziletli ve bilgili insanlar dolaşır" şeklinde anlayabiliriz.
Not:
[size=small]Evliya Çelebi'nin "abartılı" olarak tanımladığım anlatım tarzını yıllar önce onun Viyana'da izlediği bir beyin ameliyatı hakkındaki yazısında görüp hayretler içinde kalmıştım. Bu yazıyı şimdi tesadüfen internette buldum. Hoşunuza gideceğini düşünerek ve herşeyden önce Hudaverdi'nin sorduğu cümleyi nasıl yorumlamamız gerektiği konusunda bir fikir vermek amacıyla aşağıya kopyaladım.
Evliya çelebinin ağzından beyin ameliyatı: (Çelebi Viyana’da seyrettiği bir beyin ameliyatını bakın nasıl anlatıyor)[/size]
[size=small]“Kefereyi (kâfiri) dört ayaklı ipekli bir sedir üzerine yatırdılar. Başı Adana kabağı, burnu Mora patlıcanı gibi şişmişti. Hekimbaşı cümle kefereleri dışarı koğup mecruha (yaralıya) hemen safran gibi bir su içirip onu kendinden geçirdi. Hizmetkarı mecruhu kucağına alınca hekim adamın başının takke kenarı yerin etrafına tasma-kayış bağladı. Bir keskin ustura alıp, herifin alnının derisini iki kulaklarına kadar çizip sağ kulağı yanından deriyi biraz yüzünce kafa kemiği bembeyaz göründü.
Cerrah hemen şakaktaki ek yerinden kafayı delip bir demir mengene sokup burmaya başladı. O burdukça herifin kellesinin kapağı takke gibi kalkmaya başladı. Allah’ın emriyle kelle diş diş kenet yerlerinden açıldı. İçinde beyninin enseden tarafı göründü. Kellenin içi kulaklara kadar sulu kan ve sümük gibi bazı karışık şeylerle dolu olup beynin yanında kurşun dururdu. Meğer bu beş dirhem çakmaklı tüfek kurşunu imiş. Beynin zarı yanında kırmızı kana bulanmış durur. Hemen üstad cerrah hakire (bana), “Gör bak âdemoğlunun bir ekmek parçası için girdiği hali” dediğinde hakir dahi ileri varıp ağzıma ve burnuma mendili koyup mecruhun kellesinin içine nazar ettim. Garip insanın beyni kafa içinde güya tavuk yumurtasından yavrusu henüz çıkmış kuş gibi büzülmüş durur… Ama üzerinde bir kalın deriden zarfı yani zarı var. Cerrahbaşı ağzıma mendil koyup kafa içine baktığımdan dolayı bana, “Niçin ağzını ve burnunu kapayıp bakarsın” dedikte, hakir, “Belki bakarken aksırırım, öksürürüm. Herifin kellesinin içine rüzgâr girmesin diye kapadım” dedim. Cerrah, “Aferin. Sen bu ilimle meşgul olsan kâmil üstad cerrah olurdun” deyip aceleyle mecruh herifin beyni yanındaki kurşunu alıp sarı sünger gibi bir şeyle kurşunun durduğu yerdeki kanları, cerahatleri sildi, şarapla temizledi. Aceleyle kafayı yerine koydu, sonra tepesinden ve çenesi altından kayışlarla bağladı. O dakika hizmetkârı meydana bir kutu getirdi. Kutunun içinde iri karıncalar vardı… Bunlardan birini demir çifteyle (cımbız) alıp herifin kafa derisinin kesilen yerine yaklaştırınca aç karınca bir yerden iki deriyi birden ısırdı.
O an cerrah karıncayı belinden makasla kesti ve karıncanın başı iki deri kenarını ısırakaldı… Öyle öyle ekleyip bir kulaktan bir kulağa seksen karıncayı ısırtıp kesti. Sonra yarayı merhemledi. Bu hakir, yedi gün gelip gidip adamı seyreyledim. Sekizinci günde herif iyileşip biraz hareket etmeye başladı. On beşinci gün kralın huzuruna götürdüler.”[/size]
Evliya Çelebi´nin bahsettiği AŞIK, halk içinde yetişen, deyişlerini genellikle saz eşliğinde söyleyen, sazlı sözlü koşuk geleneğine bağlı ozan, yani . halk ozanıdır ve kendisine gelende bir bayan eşlik eder. Benim çocukluk yıllarımda böyle aşıkların kent kent dolaştıklarını hatırlıyorum. Bu bağlamda aşıklar "sevgililer" olarak anlaşılmamalıdır.
Kemal
MKG1706 schrieb:
> Evliya Çelebi´nin bahsettiği AŞIK, halk
> içinde yetişen, deyişlerini genellikle saz
> eşliğinde söyleyen, sazlı sözlü koşuk
> geleneğine bağlı ozan, yani . halk ozanıdır
> ve kendisine gelende bir bayan eşlik eder. Benim
> çocukluk yıllarımda böyle aşıkların kent
> kent dolaştıklarını hatırlıyorum. Bu
> bağlamda aşıklar "sevgililer" olarak
> anlaşılmamalıdır.
O zaman "Straßenmusikanten" diye çevrilebilir (A.d.Ü.: Aus einem männlichen und einem weiblichen Part bestehende Gesangsduos, die damals in den Straßen größerer Städte Liebeslieder vortrugen.).
Jon schrieb:
> MKG1706 schrieb:
>
>
> > Evliya Çelebi´nin bahsettiği AŞIK, halk
> > içinde yetişen, deyişlerini genellikle saz
> > eşliğinde söyleyen, sazlı sözlü koşuk
> > geleneğine bağlı ozan, yani . halk
> ozanıdır
> > ve kendisine gelende bir bayan eşlik eder.
> Benim
> > çocukluk yıllarımda böyle aşıkların kent
> > kent dolaştıklarını hatırlıyorum. Bu
> > bağlamda aşıklar "sevgililer" olarak
> > anlaşılmamalıdır.
>
>
> O zaman "Straßenmusikanten" diye çevrilebilir
> (A.d.Ü.: Aus einem männlichen und einem
> weiblichen Part bestehende Gesangsduos, die damals
> in den Straßen größerer Städte Liebeslieder
> vortrugen.).
Açıkçası, ozan anlamında aşıklardan bahsettiğinden sanmıyorum. Kaldı ki, aşıkların ortaçağ Anadolu'sunda kadın eşliğinde sanatlarını icra ettiklerini hiç sanmam.
Metnim, Kültür Bakanlığından, oradan buradan kopyalanarak derlenen, bir metin. Çevirmen şerhi düşerek çeviri yapma lüksüm yok.
Evliya Çelebi'nin Levent'in söylediği gibi, Kütahya'yı övmek adına abartılı bir dil kullandığını düşünüyorum. Yorumlamakta zorlandığım nokta; "Kütahya'yı seven çoktur", "Kütahya'da sevenler çoktur" yoksa "Kütahya'da sevilenler çoktur (ünlü, namlı kişiler, celebrities)" anlamında mı söylediği sorusudur.
Katkılarınız için teşekkürler.
Merhaba Levent, Merhaba Hudaverdi,
Biliyorum, Hudaverdi'nin sorusunun/sorulanın dışına çıkıyorum ama, Evliya Çelebi konusuna kısa bir bilgi daha eklemeden geçemedim.
Bu bölüm yeri değilse, buradan kaldırılabilir elbette, benim için bir mahsuru yok.
Eklemek istediğim ise şu:
2011 yılı Unesco tarafından Evliya Çelebi yılı ilan edildi. İnsanlık adına kültürel miras bırakamış biri olarak Evliya Çelebi, başta Kütahya olmak üzere Türkiye'nin birçok yerinde ve birçok ülkede saygıyla anıldı; ( Seyahatname 10 ciltlik bir eser).
SEYİT ALİ KAHRAMAN ise bu dev eseri, Seyahatname'yi günümüz Türkçesine aktarmış. Saygılar!!! Bu eseri ben de edineceğim mutlaka.
Selamlar,
Nora
Ich kann jedenfalls sagen, dass es für uns im Forum, die wir ja in der Regel nie den gesamten Text, sondern immer nur kleine Schnipsel und kurze Ausschnitte zu Gesicht bekommen, äußerst schwierig ist, aus dem Zusammenhang gerissene Passagen fachgerecht zu übersetzen. Es ist jedoch meiner Meinung nach unheimlich wichtig, dass man bei blumigen Texten wie dem obigen bloß nicht eng am schwächelnden Originaltext klebt, sondern nach dem Motto
So wörtlich wie möglich und so frei wie nötig
übersetzt, und zwar mit Betonung auf dem zweiten Teil! Entscheidend ist, dass die Übersetzung am Ende den Inhalt so gut wie möglich wiedergibt (inhaltliche Korrektheit) und zugleich absolut muttersprachlich klingt (null Grammatikfehler und eleganter, präsentationsfähiger Stil).
Welcher Übersetzertyp wird eher Ärger mit dem Kunden kriegen: der, der viel zu eng am Original kleben bleibt und dessen Übersetzung daher in den Augen der muttersprachlichen Zielgruppe total seltsam, "viel zu wörtlich übersetzt" und hölzern-holprig klingt und am Ende komplett redaktionell überarbeitet und umformuliert werden muss?
Oder der, der sich beim Übersetzen alle nötigen übersetzerischen Freiheiten genommen und mit der gebotenen sprachlichen Kreativität und einer Riesenportion Fingerspitzengefühl einen fantastischen, veröffentlichungsreifen Text produziert hat?
Hudaverdi schrieb:
Evliya Çelebi'nin Levent'in söylediği gibi, Kütahya'yı övmek adına abartılı bir dil kullandığını düşünüyorum. Yorumlamakta zorlandığım nokta; "Kütahya'yı seven çoktur", "Kütahya'da sevenler çoktur" yoksa "Kütahya'da sevilenler çoktur (ünlü, namlı kişiler, celebrities)" anlamında mı söylediği sorusudur.
Eğer Evliya Çelebi'den alıntı bu satırların onun abartılı stilindne kaynaklandığı fikrinde aynı görüşteysek işimiz kolaylaştı demektir.
Günümüzden 500 yıl kadar önce yaşamış, o devirde yaşayan insanlarla kıyaslandığında şüphesiz olağanüstü kıvrak bir zekaya sahip bu kişinin meziyetlerinin yanısıra yüksek bir espri anlayışına da sahip olduğunu da kabul edersek, yorumu kısa tutalım ve geri kalanını okuyucuların fantezisine bırakalım derim.
Çeviriyi aşağıda önerdiğim Türkçe cümleden yola çıkarak olabildiğince serbest yapmanızı tavsiye ediyorum:
"Kayalardan fışkıran soğuk su membalarının bulunduğu kentin sokaklarında keyifli*, faziletli ve bilgili insanlar dolaşır"
*keyifliyi freundlich olarak yda orumlayabilirsiniz
İyi çalışmalar.
Merhabalar,
Ben de biraz araştırdım, daha da doğrusu ünlü seyyah Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi ile ilgilenen bir arkadaşımdan edindiğim bilgiye göre;
dünyanın önde gelen Evliya Çelebi uzmanı Amerikalı Prof. Robert Dankoff'un, en önemli başvuru kitabı olarak kabul edilen
''Evliya Çelebi Okuma Sözlüğü''nde
"Mahbub": Güzel yüzlü çocuk, parlak oğlan, tanımı yer alıyormuş.
"Mahbube" ise daha çok Mahbub'un dişilik durumunu belirtiyor gibi görünse de
Evliya Çelebi'nin bunu Angeli (Yunanca: Melek) yerine kullandığı belirtiliyormuş.
Bense burada, Jon'un yazdıklarını da göz önünde tutatarak çeviri yapmayaca yeltenmeyeceğim,çünkü yoruma çok açık.
Sadece bu bilgileri paylaşmak istedim.
Selamlar,
Nora
Bunu da eklemek istedim.
Alıntı (Internet'ten)
NAZİLLİ ADININ KAYNAĞI; Söylenceye göre:
"Evliya Çelebi yazdığı Seyahatnamesinde şöyle demektedir."
"Gerçi sevahil (sahil, kıyı) değildir amma âhu havasının (Nilüfer Çiçeği kokan) letafetinden (güzellik, hoşluk)
mahbup ve mahbubesi (seven erkek sevilen kadın) gayet ziyade (çok)
olup naz ü istiğnaları (aza kanaat etmeleri, tokgözlü) ziyade olduğundan Nazlı deyu (diye) tesmiye (isim koyma) olunmuştur.
Ve yorum (alıntı):
"Evliya Çelebi burada da görüleceği üzere Nazilli'nin kızlarının çok güzel ve nazlı oluşundan dolayı buranın Nazlı İli diye bir isim aldığını söylemektedir."
Selamlar,
Nora
Nora schrieb:
Ben de biraz araştırdım, ...
Verdiğin bilgiye teşekkürler Nora,. "Evliya Çelebi okuma sözlüğü" üzerine ben de küçük bir araştırma yaptım ve bir köşe yazarının 2009 yılında yazdığı bir makale buldum.
Bu yazıya göre Yapı Kredi Yayınları YKY adı geçen sözlüğün yeni bir baskısını yayınlamış. Çok ilginç. İlk fırsatta temin edeceğim.
Yazıdan alıntı:
...[size=small]Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi Sözlüğü' üzerine notlar (1)
Neredeyse 20 yıldan beri Evliya Çelebi Seyahatnamesi üzerinde çalışan ABD'li değerli bilim adamı Prof. Dr. Robert Dankoff'un, 'Evliya Çelebi Seyahatnamesi Okuma Sözlüğü' yeniden yayımlandı.
Türkçe'de ilk basımı 2004 yılında, Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi'nden, Mehmet Ölmez'in editörlüğünde yayımlanan Sözlük, ilk basım üzerine yazdığım yazılarda da belirttiğim gibi, Evliya Çelebi'nin gezileri sırasında saptadığı, Türkçe dışındaki ('non Turkic') otuz dil'den başka, Türkçe konusunda da çok zengin malzemeyi içeriyor.
Seyahatname, Türkçe dışında otuz (evet, otuz!) dile ilişkin bilgileri içerdiği gibi, Evliya Çelebi, Türkçe'nin Anadolu'nun farklı yörelerinde ve Orta Asya coğrafyasında konuşulduğu biçimiyle de ilgilenmiştir. (Ayraç içinde belirteyim: Bu diller arasında Kıbtidili, Arapça, Macarca, Tatarca, Nogayca, Arnavutça, Yunanca, Slav dilleri, Ukraynaca, Kafkasya dilleri, Gürcüce, Kalmıkça, İtalyanca ... da bulunuyor). Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nin ihtiva ettiği bu göz kamaştırıcı dil malzemesi ('hazinesi' demek belki daha doğru!) üzerinde yıllar süren ve gerçekten büyük emek ve entelektüel donanım isteyen çalışmasını, Dr. Dankoff, 'An Evliya Çelebi Glossary' başlığı ile 1991 yılında yayımlamıştı. ('Glossary', Harvard Üniversitesi 'Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyetleri' Bölümü'nün yayını olarak basılmıştır.) Kitabın alt başlığı ise, 'Unusual, Dialectical and Foreign Words in the Seyahat-name'dir. (Dankoff'un deyişiyle: 'Seyahatname'deki Yabancı Kelimeler, Mahalli İfadeler').[/size]...
Arbeitet
Bitte Anmelden oder Registrieren
Almanca Türkçe Sözlük Forumu DasForum’a hoşgeldiniz! Almanca öğrenmek isteyenlerin, Almanca öğretmenlerinin, Almanca eğitmenlerinin, çevirmenlerin ve mesleği gereği Almanca ile içli dışlı olan herkesin ihtiyacına uygun 25 bin civarında üstün kaliteli kaydın yer aldığı forumun kullanımı tamamen ücretsizdir. Forumda yer alan metinleri okumak için kaydolmanıza gerek yoktur. Yeni bir konu açmak ya da forumdaki bir yazıya cevap yazmak isteyenlerin ise DasForum’da ücretsiz bir hesap açmaları gerekmektedir.
DasForum’da saygın bir üslup ve dostane bir atmosferin hakim olduğunu özellikle belirtmekte fayda var. Forumdaki bir diğer önemli konu ise soruların soruluş şekliyle ilgili. Bu yüzden DasForum’da yeni bir konu açmadan önce forum içinde araştırma yapmanın yanı sıra, Almanca dilinde yazılmış bu metni ve bu metne cevaben yazılı Türkçe metni okumanızı salık veririz.
Herzlich willkommen im kostenlosen, originalen deutsch-türkischen Lern- und Übersetzungsforum von DasSözlük! Das Forum ist ein Teil von DasSözlük und dient als kostenlose Austauschplattform für alle User. professionelle Übersetzer, Sprachwissenschaftler, Lehrer, Autoren, Journalisten sind hier genauso willkommen wie Türkisch-Lernende oder andere Laien.
LÜTFEN DİKKAT:
Eski CafeUni-hesaplarının tamamına yakınını yeniden kullanıma açmayı başarabildik. Forumdaki eski hesabını aktifleştirmek isteyenlerin şifremi unuttum fonksiyonunu kullanması rica olunur.
Eski forum kayıtlarının DasSözlük’e aktarımı esnasında bazı yazıların yanlışlıkla farklı bir rumuz altında yayına girdiğini tespit ettik. Aktarım işleminin bu amaç için geliştirdiğimiz özel bir yazılım ile yapıldığını belirtir bu durumdan olumsuz etkilenen tüm kullanıcıların affına sığınırız. Sözkonusu sorunu elle düzeltmek bir hayli meşakatli olacağı için çok gerekmediği müddetçe bu şekilde devam edilmesi ricamızı kabul etmenizi dileriz.
CafeUnis alte Forum ist wieder online! Wer sich im Forum einloggen will, wird gebeten die „Kennwort-Vergessen-Funktion“ zu benutzen. Wir konnten fast alle Accounts retten.
AFRtour: Almanya Fuar Turu B2B Partneriniz. Transfer, rehber, şehir turu, otel vb.
Baklava7 : Baklava AVM’si. Dünyanın ilk tatlı ürünler sipariş pazarı
SuperSözlük: Büyük Türkçe deyimler, atasözleri, eş, benzer ve zıt anlamlılar sözlüğü.
WebDolmetscher: Alman mahkemeleri ve devlet dairelerinde geçerli Türkçe-Almanca mükemmel çeviri.